Baba Yaver’in hikayeleri her ramazanda dilden dile dolaşır. Kimileri kalemi, diliyle yaverin sofrasına kirli içecek yakıştırsa da, Baba Yaver helâl yiyicidir. Oturup da hesap etmişler, Yaver’in ‘iştahsızım’ dediği bir iftariyeliğini, şöyle bir bakınca bir ramazan çadırı adamı doyuracak listeyi döküvermişler.

Üç türlü orta kâse çorba.

On kişilik bir sofraya getirilen pastırmalı yumurtanın üçte ikisi.

Sırt sırta verilmiş iki hindinin keza üçte ikisi.

Bir kayık sahan emir dolma.

Bir sahan kuşbaşı kebap.

Bir mertebânî tabak sakız muhallebesi.

Bir okka küçük bir tepsi baklava.

Üzümlü, fıstıklı, havuçlu, biberli bir ufak lenger Buhara pilâvı.

Kaymaklı bir hayli kayısı kompostosu. Baba Yaver rahatsızdır, iştahsızdır. Biraz bulanır tabii ki... Gık diyemeyecek bir hale gelir. Oturduğu yerden kalkmayarak, uyuklar. O esnada ev sahibi galiba ‘patlayacak’ vehmiyle Baba Yaver’i yavaşça dürterek:

- Baba, baba; sana ‘karbonat vereyim mi? diye sorunca:

- İstemem evlâd. Biraz kızarmış ekmekle bir dilim kaşar peyniri getirsinler. Yediklerimi teravihle hazmettirir!